İcabetin Büyük Sırrı

Molla Fenâri "Tefsîr'ul-Fatiha" isimli eserinde buyurdular: Duanın sıhhati için sağlıklı bir şekilde Allah'ın huzurunda olduğunu tasavvur etmek ve kalbi orada hazır etmenin icabette büyük bir eseri ve etkisi vardır. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buna itibâr ettiler. Hazret-i Ali (r.a.)'a dua öğrettiklerinde buna teşvik ettiler. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin, Hazret-i Ali (r.a.) 'a öğrettiği duaların içinde şöyle bir dua vardı:

"Hazret-i Ali (r.a.)'dan rivayet olundu: Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bana, şöyle dua et dedi"Allahım Bana hidâyet ver ve beni doğruluk ve istikamet üzere bulundur.

Ve duanda doğru yolu hidâyet bulmanı ve doğrulardan nasibin olan doğruluğu zikret.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Hazret-i Ali (r.a.)'a dua vaktinde bu iki işi aklına getirmeyi ve kalbinde hazır etmeyi emir buyurdu.

Bu icabetin sırrıdır. Peygamberlerin, kâmil insanların, benzerlerinin ve dualarının kabul olunmalarının büyük sırrı budur.

İstikâmet, dua ve isteme halinde teveccüh etmektir, yâni yönelmektir. Dua ânında nida etmek icabetin kuvvetli şartıdır.

Kim dua halinde görmekten, (yâni duasının kabul olunduğunu görür gibi olduğunu) geçenlerin veya hazır olanların ilimden daha sahih bir tasavvur ile, onu tasavvur eder ve sonra dua ederse hiç şüphesiz onun dua işinden sonra ve duaya sarılmasından sonra duasına icabet olunur. Bundan asla şüphe yoktur. Ama kim ki, nida olunan şeylere yöneldiğini sanır, çok dua eder, ama dua esnasında başkasını kalbinde ve düşüncele­rinde tasavvur edip kalbinde hazır bir hale getirir de sonra duasının kabul olunmadığını ve kendisine icabet edilmediğini görürse, o kişi kendi nefsinden başkasını levmetmesin, kimseyi kötülemesin, ancak kendi nefsini yersin. Çünkü o icabete yetecek şekilde dua edemedi. Çünkü dua esnasında kendisine galib olan halin tasamıratından meydana gelen sıfatlara yöneldi.

Lakin böyle kişilerin duaları da, bunların rablerine olan hüsnü zannının şefaatiyle bazan meyve verir. Ve şefaat, ilâhî bir maiyyet ve yardımda onun ihâtasıyladır. Teveccühünde hata eden kişi (min vehcin) yâni bir taraftan hata etmesiyle beraber, diğer taraftan isabet etmiştir. Teveccühlerinde hata eden kişiler, ictihadlannda hata eden müctehidler gibidirler. İçtihadında hatâ eden müctehid, külliyen mahrum değildir; ecir ve sevâb alır. Fenârinin sözü burada bitti. 
Kaynak: İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Defne Ağacı ve Mitoloji

Hasan Dağı ve Efsanesi

Yardımlaşma Ile Ilgili Ayetler ve Hadisler