Aziz Mahmud Hudai Hazretleri

Aziz Mahmud Hüdaîi Hazretleri, bugün manevî tasarrufu devam eden buyuk Velilerden. Onun Üsküdar’daki türbesine gelenler, bir duanın ellerinden tutup, Hakk’a bakıyorlar. Sultanlara sultanlık eden sultan nasıl bir hayat yaşadı peki?

Ahmet Hamdi Tanpınar, “Onbeş ve altıncı yüzyıllar boyunca Bursa, hatta İstanbul’un karşısında bile manevî bir saltanattır. Ancak Üftade’nin müridi Aziz Mahmud Hüdaî’nin İstanbul’a gelişiyle ikilik ortadan kalkar.” ifadelerini kullanır ‘Yaşadığım Gibi’de. 1598 senesinde Üsküdar’da kurduğu dergâhı, bugün de manevî halkaya işaret ediyor. Türbesine her gün yüzlerce insan ziyarete gelip, feyz alıyor. Peki, yurdun muhtelif memleketlerinden kişileri onun iklimine getiren saik ne? Bu sorunun cevabı, Hazret’in meşakkatli yolculuğunda gizli. Zira o, nefsinin perdelerini çekip, hakikatle yüz yüze gelmiş büyük bir gönül adamı, kapısında yazan sözü yinelersek; o, sultanlara sultanlık eden sultan.

Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, 1541’de Ankara Şereflikoçhisar’da dünyaya gelir. Çocukluğunun geçtiği Sivrihisar, aynı zamanda ilk tahsilini gördüğü yerdir. Babasının da himmeti ile daha iyi ilim öğrenmek için İstanbul’a, payitahta gelir. Küçük Ayasofya Medresesi’nde tahsiline devam eden Mahmud, zekiliği ile göze çarpar. Bir kere okuduğunu zihninde tutması ile kısa zamanda meşhur olur. Hocalarından Nazırzade Ramazan Efendi, genç Mahmud’u yanına alır. O da bir yandan hocasına yardımcı olurken öte taraftan kendisini kalbinin zümrüt tepelerine ulaştıracak olan tasavvufa kapı açar, Halvetî şeyhi Muslihiddin Efendi’nin sohbetleri ile…

Bu arada hocası Ramazan Efendi’nin tayini Edirne Selimiye Medresesi’ne çıkar. Hocası ile Osmanlı’nın ikinci başkenti Edirne’ye giden Mahmud, 28 yaşındadır. Bu seyahat, onun kaynağa gidişinin maddî bir tezahürüdür. Son başkent İstanbul ile başladığı yolculuğu Edirne ile devam eder. Son olarak kemale ereceği şehir Bursa olacaktır ki burası Osmanlı’nın ilk başkentidir. Nitekim Edirne, Mısır ve Şam’daki müderrisliğinin ardından Osmanlı’nın dibacesine ayak basar. 33 yaşında geldiği Bursa’da Ferhadiye Medresesi’nde 3 sene öğretmenlik yapar. Hocasının vefatı üzerine de Bursa Kadılığı’na getirilir. 
Dertli âşıklar tabibine temas 

Kadı Mahmud, bir rivayete göre makamından dolayı gurura kapılır. Mesela kaftanı herkes tarafından bilinen bir gösteriş alametidir. Ne olursa bu sıralar olur zaten. Halktan bir adam hacca gitmeyi çok istiyordur. Ancak ‘gitmek’ bir türlü kısmet olmuyordur. Bu sebepten dolayı da eşiyle tartışmadadır. Hanımına, “Bu sene de hacca gidemezsem seni üç talak ile boşarım.” dediğinde Bursa kafilesi çoktan Hicaz’a varmıştır. Ama söz de ağızdan bir kere çıkmıştır. Yana yakıla çare arayan adam, Eskici Mehmed Dede’ye anlatır halini. O da bu müşkül durumu Üftade Hazretleri’ne havale eder. Adam Pir’in kerameti üzerine göz açıp kapayıncaya kadar Kâbe’ye gider. Hac farizasını yerine getirir; hatta hemşerileri ile de hasbihal edip geldiği gibi geri döner. Şahıs, akşam evine mutlu bir şekilde döner ve eşine müjdeyi verir. Ama karısı kocasına inanmaz ve onun delirdiğine hükmeder. Ertesi sabah kocasını kadıya şikâyete gider ve boşanmak istediğini iletir. Kadı Mahmud, olayı tetkik ettirir. Ve hali hazırdaki tek şahit Eskici Mehmed Efendi dinlenir. Mahmud Efendi “Bu iş, nasıl olur?” diye sorar. Mübareğin verdiği cevap Kadı’nın ruhunu alabora eder: “Allah’ın huzurundan kovulmuş lain şeytanın dünyanın bir ucundan bir ucuna bir anda gittiğine inanıyorsun da Allah dostlarının bu seyahatlerine neden itimat etmiyorsun?”

Mahmud Efendi, bu cevap karşısında med-cezir yaşar, ama makamı gereği hüküm verir. Ve askerler ile birlikte Bursa çıkışında kafile beklenir. Hacdan dönenler, adamı gördüklerini söylediği an, Kadı Mahmud’un Azizliğe evrileceği an olarak kayıtlara geçer. Mahmud Efendi, Üftade Hazretleri’ni merak eder. Atı ve kaftanı ile Uludağ eteklerindeki dergâhına gider. Ancak atı toprağa saklanır (Bu izler, bugün hâlâ duruyor.) Hazreti Üftade, bu kapının yokluk kapısı olduğunu söyler. Kadı Mahmud artık eski halinde değildir. Üftade Hazretleri’nin talebesi olur. Hazret, Kadı’ya Bursa sokaklarında o herkesçe bilinen kaftanı ile ciğer sattırır. Halk onu öyle görünce “Kadı delirdi.” derken çocuklar taş atar. Ama Mahmud, nefsine paye vermeden hocasına hizmete devam eder. Bir gün dergâhın tuvaletlerini temizlerken, kulağı sokaktan geçen bir adamın sesine takılır: “Duyduk duymadık demeyin yeni kadı şehrimize teşrif etmiştir.” Kalbinden bir an “Sen bu hallere düşecek adam mıydın?” minvalinde bir söz geçer. Hemen tövbe eder ve sakalı ile hela taşını silmeye başlar. Durumu gören hocası sakalı ile bu temizliğin uygun olmadığı uyarısında bulunur.

Derviş Mahmud, hocasının abdest suyunu hazırlamakla da görevlidir. Bir sabah uykuya dalar ve bakar ki vakit geçmek üzere; derhal güğümü ısıtmak için ateş yakmaya çalışır. Ancak hocası merdivenlerde görünmüştür. O da güğümü ah vah içinde kalbine sarar. Hocasının dök Mahmud demesi üzerine mütereddit davranır. Lakin su sıcaktır. Üftade, “Bu su odun ateşi ile değil kalp ateşi ile ısınmış” der. Ve onun hizmetinin tamam olduğunu söyler ve ekler: “Padişahlar arkandan yürüsün!”
Sultanahmet Camii’ne ilk harcı koyar

1598’de İstanbul’a gelen Aziz Mahmud Hüdaî Hz., Üsküdar’da dergâh ve cami yaptırır. Hocasının pratikte yaşadığı Celvetî tarikatının metotlarını çıkartır ve kurucusu olur. Ardından halkı irşada başlar. Bu arada başta padişahlar olmak üzere saray erkânı ile muhabbeti iyidir. III. Murad, III. Mehmed, I. Ahmed, II. Osman ve IV. Murad’a nasihatlerde bulunur. Hocasının duası kabul olur ve Sultan I. Ahmet arkasından yürür. Sultanahmet Camii’ne ilk harcı Aziz Mahmud Hüdaî koyar. Aynı zamanda şair olan Hüdaî Hazretleri’nin “Günler gelip geçmektedir/ Kuşlar gibi uçmaktadır/ Ehl-i fesadın yeri nar/ Ehl-i salah uçmaktadır” mısraları hayatın özeti gibidir. Her fani gibi dar-ı bekaya irtihal ettiğinde takvimler 1628 yılını gösteriyordur. 87 yaşında dünyadan göç ettiğinde arkasında bugün de devam eden hizmetlerini bırakır. Biz de türbesi önünde ettiği şu duaya “Amin.” diyelim: “Sağlığımızda bizi, vefatımızdan sonra kabrimizi ziyaret edenler ve türbemizin önünden geçtiğinde Fatiha okuyanlar bizimdir. Bizi sevenler denizde boğulmasın, ahir ömürlerinde fakirlik çekmesin, imanlarını kurtarmadıkça göçmesin!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yardımlaşma Ile Ilgili Ayetler ve Hadisler

Defne Ağacı ve Mitoloji

Hasan Dağı ve Efsanesi