Kayıtlar

Ocak, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hayırlısını Ver Allah'ım

"Kim Allâh'tan korkarsa, Allâh ona bir çıkış yolu ihsân eder ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allâh'a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allâh emrini yerine getirendir. Allâh her şey için ölçü koymuştur." (Talak, 2-3) Fatma hanım, sırtına ekin destesini aldı ve düşünceyle ilerlemeye başladı. Birden kayınvâlidesinin sesiyle kendine geldi:  "-Kız Fatma çabuk buraya gel. Sarı inek doğuruyor, yardım et!.."  Can havliyle sırtındaki destesini indirdi ve ahıra koştu.  Aman Yâ Rabbi… Hayvan da olsa, ne kadar acı çekiyordu. Fatma hanım, kayınvâlidesiyle birlikte hayvanın doğum yapmasına yardım ediyordu. Kayınvâlidesi: "-Bir hayli zor olacak galiba!.." dedi. "-Evet zora benziyor. Dana toplu herhâlde." diye mırıldandı Fatma hanım da… Fatma, hayvan acı çekmesin diye şifâ âyetlerini, ardından bildiği bütün sûreleri okumaya başladı. Kayınvâlidesi: "-Deli kız, ineğe de okunur mu?" dedi. Fatma ise: "-Ana bak, ç

Zikrin Faydaları

"Kulun Allah'ı zikretmesi, diğer her şeyden daha büyüktür." "Allah'ı zikir her şeyden daha büyüktür." mealindeki âyeti kerime yi, müfessirler şu manalarla tefsir etmişlerdir: 1- "Kulun Allah'ı zikretmesi, diğer bütün şeylerden daha büyüktür ve daha faziletlidir." 2- Katâde (r.a) demiştir ki, bunun mânâsı "Allah’ın zikrinden daha faziletli bir şey yoktur." demektir. 3- İmam Ferra' ve İbni Kuteybe şu manayı vermişlerdir: "Allah'ı zikir, tesbîh ve tehlîldir. Bu da, kötü ve çirkin işlerden alıkoyma bakımından en büyük şeydir." 4- İmam Vakıdî'nin naklettiğine göre, İbni Abbas (r.a) şu mana ile tefsîr etmiştir: "Allah'ın seni zikretmesi (mükâfatlan dırması), senin onu zikretmenden daha büyüktür." Bu tefsirlerden anlaşılıyor ki, zikrin iki yönü vardır. Birisi kulluk gö revi bakımından esas olan zikirdir. Kul için, gerçek manada Allah'ı anıp onu yüceltmesinden daha büyük bir fazilet olamaz.

O Beni Zayi Etmez

Resim
Basra’da yaşamış Allah dostlarından biri olan Abdülvâhid bin Zeyd (r.a.) bir defasında deniz yolculuğuna çıkmıştı. Denize açıldıklarında kuvvetli bir rüzgar çıktı. Bindikleri gemi fırtınaya tutuldu.  Dağ gibi dalgalar arasında yol almaya çalışıyorlardı. Sonunda dalgalar onları bir adaya sürükledi. Oraya demir attılar. Karaya ayak basmanın sevinciyle gemiden inip dolaşmaya başladılar. Adayı gezerken bir de gördüler ki orada puta tapan bir adam var. Onun yanına varıp sohbet ettiler. - Sen kime tapıyorsun öyle?! dediler. Adam yakınındaki putu gösterdi.  Onlar da adama:  - Neden buna tapıyorsun? Bu ne fayda ne de zarar verir! Senin ilâh diye tanıdığın şu put, birileri tarafından yapılmış bir şeydir. Buna tapmanın mantığı nedir? Bu putun, tapılmasını haklı gösterecek nesi var?! dediler.  Bu sorular karşısında adam: - Peki siz kime taparsınız, kime ibadet edersiniz? dedi.  Onlar da:  - Biz öyle bir varlığa ibadet ediyoruz ki; Her şeyi yaratan, her şeye kadir olan, arşı s

Hurma ve Insan Arasindaki Mucize Benzerlikler

Dunyada ne kadarda cok mucize var. Bakmasini ve Gormesini Bilene tabiki ........Allah(c.c) Hz.Adem’i yaratacağı zaman meleklere Hz. Adem’in toprağını bir eleğe koymalarını emretti. Elendikten sonra saf ve ince olanından Hz. Adem yaratıldı. Elekte geriye kalan kısımdan da hurma yaratıldı. Nakhle “elekte kalan” anlamını taşır. Hz. Adem’in toprağından geriye kalan anlamında hurma ağacına nakhle denmiştir. O yüzden hurma ağacı halamız sayılır denmiştir. Hurma ağacı incelendiğinde insana ne kadar çok benzediği anlaşılmaktadır. Hurma ağacının insana benzemesi hususunda Peygamber Efendimizin(s.av) de hadis-i şerifleri bulunmaktadır.  Hurma ve Insan arasındaki şaşırtıcı benzerlikler :  İnsan da hurma da dik ve geniş bir gövdeye sahiptirler.  Bebek hurmalar, filizlerinin alindigi anne hurmanin yakinina yani gorus alanina dikilmezse kurur, ayni sekilde anne hurmada boyle bir is yapilirsa bir daha meyve vermez.  Disi hurmalar kadinlarin genelde ergenlik donemine girdigi yas olan 13-14 y

Zümer Suresi ve Umit

Zümer sûresi Kur'ân-ı Kerîm'in 39. sûresi olup yetmiş beş âyet-i kerîmedir. Cennetlikler ile cehennemliklerin, hakkı kabul edenler ile etmeyenlerin zümreler hâlinde cennete ve cehenneme sevk edileceklerini beyan buyurduğu için "Zümer Sûresi"; cennetliklerin gurfelerde (köşklerde) ikamet edeceğini müjdelediği için "Guref sûresi" denilmiştir. Muhtevasının başlıcaları şunlardır: Kur'ân-ı Mübîn'in nasıl bir hidayet vesilesi olduğu, Allâhü Teâlâ'ya itaat edenler ile etmeyenlerin hâlleri ve akıbetlerini, Kur'ân-ı Azîm'i kabul etmeyip de redde cür'et edenlerin nasıl bir felâkete mâruz kalacaklarını haber verir, günahlarından tevbe edenlerin Allâh'ın mağfiretine nâil olacaklarını, kıyâmet gününün hallerini ve mü'minlerin cennetlere sevk edileceğini müjdeler, kâfirlerin de cehenneme sevkedileceklerini hatırlatır, Meleklerin Arş-ı ilâhi etrafında tesbih ve hamd ile meşgul olacaklarını beyan eder. Zümer sûresi 53. âyet-i kerîmesi

Üç şey seçtiler cennetten çıkarmak için

Üç şey seçtiler cennetten çıkarmak için: * Bir: Kelimeler. * İki: Aşk. * Üç: Annelik duygusu. Kelimeleri Adem yanına aldı, annelik duygusunu taşımak Havva'ya kaldı. Ama aşk çok ağırdı. Tek başına taşıması mümkün olmayınca, ikisinin zembili de aşkı bir başına kaldıramayınca, bölüştüler yükü. Yarısını Adem sırtlandı, aşkın yarısı Havva'ya kaldı. Öyle sert düştüler ki dünyaya, bu fenaya, Adem'in dizlerinin bağı çözüldü, ciğerleri yandı. Nutku tutuldu. Üçüncü defa, bildiği kelimelerin hepsini önce unuttu. Sonra bir kısmını hatırladıysa da o bir kısmını kıyamete değin unuttu. Aşk? Daha yollarda sakin durmamıştı bir türlü. Kabına sığmamıştı. Bir yarısı yollarda kayboldu. Getirebildikleri ancak öbür yarısıydı. O gün bugün yeryüzü kelimeleri yetersiz, aşk bu dünyada kusurlu.  Annelik duygusu? Havva'nın cennet duygusu. Gönül evinde, kadın bedeninde, tastamam duruyordu.

İşte Bu Yüzden, Kaderini Sev

Bir tek sen değilsin kaderin açtığı yolun yolcusu. “Hadi canım”, diyorsan, geceye bir bak istersen. Mealen, “Onlar için (kudretimize) bir delil de gecedir. Ondan gündüzü soyup alırız.” (Yasin, 37) diyen ayetin nuruyla bak. Bak da, semayı bir yıldız bahçesine döndüren kaderi gör. Gör de, kendi kaderine boyun eğ. Güneşe dik aklını ve onda hükmeden kadere dikkat kesil. Meali “Güneş de kendine mahsus bir yörünge içinde akıp gider. Bu, Azîz, Alîm’in takdiridir.” (Yasin, 38) ayetine kulak ver, ver de, her yerde hükmeden kaderi idrak et. Et ve kendi hayatının kaderindeki Azîz ve Alîm olan Mutlak Varlık’ın takdirine bırak kendini.  Sonra, kendi hayatının sergüzeştine sal nazarını. Sal ve yalnız olmadığını anla. Kaderin seni her şeyle bağladığını, seni onlarla bir bütün haline getirdiğini anla. “Otuz beşime geldim, niye hâlâ yalnızım, çoğu arkadaşım evlendi, çoluk çocuğa kavuştu, herkes yuvasını kurdu, bir ben hâlâ neden annemin evindeyim” diye, “niye” ve “niçin”lerin ruhunu

Iki Elini de Hayırla Doldurmak Iicn Dua

İbnu Ebî Evfa (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Bir adam gelerek- “Ey Allah’ın Resûlü! dedi, ben Kur’an’dan bir parça seçip alamıyorum. Bana kifâyet edecek bir şeyi siz bana öğretseniz!” “Öyleyse, buyurdu, Sübhânallah velhamdülillah, ve lâilâhe illallah, vallâhu ekber, velâ havle velâ kuvvete illâ billâh. (Allahım seni tenzih ederim, hamdler sana mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür, güç kuvvet Allah’tandır) de.” “Ey Allah’ın Resûlü! dedi, bu zikir Allah içindir. (O’nu senâdır), kendim için dua olarak ne söyleyeyim?” “Şöyle dua et: “Allahım bana merhamet et, afiyet ver, hidayet ver, rızık ver!” Adam (dinleyip, kalkınca) ellerini sıkıp göstererek: “Şöyle (sımsıkı belledim!)” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bunun üzerine: “İşte bu adam iki elini de hayırla doldurdu!..” buyurdu.”

Tevekkül ve Hz. Hacer

Issız bir vadide yapayalnız bir kadın. Yiyecek, içecek yok. Hz. Hacer, aç bebeğini doyurabilmek için çaresizce çırpınıyor. Ya Rabbi! Ne dehşetli bir sahne. Nasıl muazzam bir teslimiyet. Sonunda ise çölün ortasında sunulan mukaddes bir ikram: Zemzem… Efendimiz’in (sallâllahu aleyhi ve sellem) büyük büyükannesi… İbrahim Aleyhisselâm’la Allah’a (cc) samimiyetle iman eden sadık eş… Hz. İsmail’in annesi… Hz. Hacer, İslam tarihine adını teslimiyet ve tevekkülüyle yazdırmış, büyük bir kadın. Onun fedakârlıklarla dolu hayatı, bizler için en güzel örneklerden biri. Öyle ki, hac ve kurban dediğimizde aklımıza ilk gelenler Halilullah ve oğlu Hz. İsmail’dir. Bu kutlu mevsimin özünü idrak etmek adına Hz. Hacer’in konumu ise, kurulan sacayağının sonuncusunu teşkil eder. Hz. İbrahim’e, özlemini duyduğu evlat sevincini tattıran Hz. Hacer, Peygamber ailesine katılmadan önce Mısır’da bir cariye olarak yaşıyordu. Rivayete göre; Firavun Hacer’i köle olarak Sârâ’ye hediye etmişti. Sârâ ise, değ

Geleceğin Suçlusunu Yetiştirmenin 8 Basit Kuralı/ Üstün DÖKMEN

1. Küçükken daha, çocuğa ne isterse vermeye başla!  Ki herkesin onun geçimini sağlamakla mükellef olduğuna inansın… 2. Fena sözler söylediğinde gül!  Ki, kendisinin akıllı olduğuna inansın… 3. Ona düşünmeyi, beynini kullanmayı öğretme sakın!  Bırak, on sekizine gelince kendisi karar versin… 4. Yerde bıraktığı her şeyi kaldır: kitaplarını, giysilerini, pabuçlarını…Onun için her şeyi sen yap!  Ki sorumlulukları hep başkalarına yüklesin… 5. Onun önünde sık sık kavga et!  Ki bir gün aile parçalanırsa pek de şaşırmasın… 6. Ona istediği kadar harçlık vermekten kaçınma!  Asla kendi parasını kazanmanın ne demek olduğunu öğrenmesin… 7. Yiyecekmiş, içecekmiş, konformuş, tüm arzularını yerine getir!  Ki istediklerini her zaman elde etmeye şartlansın… 8. Komşulara, öğretmenlere, polise, vs. karşı hep onun tarafında ol!  Ki hepsine karşı önyargılarla davransın… Üstün DÖKMEN

Kâbe-i Muazzamayı Ilk Gördüğünüz Anda Yapılan Duâ Reddedilmez

Meselâ, Seyyid Abdulhâkim efendi hazretleri buyurmuşlar. "Ben Kâbe-i muazzamayı ilk gördüğüm anda, (Yâ Rabbi, benden okuyanı âlim yap, beni seveni dostun yap!) diye dua etim. Bir mü'min bir mü'mini gördüğü zaman, karşılaştığı zaman, yapılan duâ reddolmaz. Çünki mü'minin kalbi, Kâbe'den daha üstündür. Çünku Kâbe'yi İbrahim aleyhisselâm bina etti. Allahü teâlâ kıymet verdi, bütün mü'minlerin kıblesi oldu, ama kalb Allahü teâlânın kudreti ile yaratılmıştı ve kalbin ne kadar kıymetli olduğunun en iyi vesikası şu hadîs-i şerîftir: Peygamber Efendimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki, (Mü'minin kalbini kırmak Kâbe'yi yıkmaktan daha fenadır.)  Ebrehenin ordusu geldi, yıkamadı Kâbe'yi. Hatta Abdulmuttalibin develeri alınmıştı, gelmiş Ebrehe'ye demiş ki, (Sen benim develerimi almışsın. bu devleri geri almaya geldim. Ebrehe (Sen deli misin?) demiş, (Ben senin yurdunu yıkmaya geldim, Kâbe'yi yıkmaya geldim, işte ordularım, sen

Dua: Kerîm ve Latîf Isimlerinin Hatırına

Ya Rab! Andolsun ki, Sen bizleri huzurundan boş çevirirsen, sığınacak başka hiçbir melceimiz ve necâtımıza vesile olabilecek hiçbir çaremiz yoktur. Kerîm ve Latîf isimlerinin hatırına bu kapıkullarını da ihsan ve atâ sağanaklarıyla sırılsıklam hale getirmeni.. kurb-u huzurundan uzak kalmaya sebep olabilecek her türlü mani ve engeli Seninle aramızdan kaldırıp uzaklaştırmanı Sen’den diliyor ve dileniyoruz. Amin.

Yüce Allah’ın Lütfuna Gerçekten Erişmeyi Diliyorsanız

Yüce Allah’ın lütfuna gerçekten erişmeyi diliyorsanız • Size neyi nasıl vereceğini sorgulamaya bırakın sürpriz olsun.  • Allah’a tam güvenin asla çabanız karşılıksız bırakmayacak.  • Zamanını sorgulamayı da bırakın en uygun vakti O bilir.  • Dua ve dua ve dua ve dua… Cennette karşılıklar biriksin.  • Çaba çaba ve çaba… Siz çırpındıkça Rahmet sizi sevsin.  • Benim mübarek kardeşim  • Beni kıskanma ki Allah sana da versin.  • Beni kıskanırsan Allah’ın bana lütfuna itiraz etmiş olursun.  • Allah’a itiraz edersen Allah sana da neden versin?  • İmtihan bu; bugün bana yarın sana.  • Allah’ın bana verdiğine sevin ki Allah seni de sevindirsin.  Dr. Muhammed Bozdağ

Dualar Neden Geceleri Daha Cok Kabul Olur

“Allah Tebareke ve Teâlâ, her gece, gecenin son üçte biri kalınca, dünya semasına iner ve şöyle buyurur; mülkün sahibi Benim, kim Bana dua ederse ona cevap veririm…”  Rabb’imiz kâinatı yaratırken madde ile manayı iç içe yaratmış. Adeta bir hamur gibi yoğurmuş. Hamurun unu madde ise mayası mana olmuş. Gözünü tamamen maddeye diken ve manaya kapalı insanlar anlamasa da aslında her şeyin özünde mana var. Hatta daha da ileriye gidip şunu söyleyebiliriz; maddeye asıl hükmeden manadır. En basitinden insan, kolunu kaldırdığı zaman o kolun kalkmasına hükmeden kimdir? Emirler beyinden geliyor olsa bile beyne, o kolu kaldırmasını emreden bir şeylerin –ki biz buna ruh diyoruz- olması gerekmez mi? Her ne kadar tamamen fiziksel bir hareket olarak görülse de insanın kolunu kaldırması gibi basit bir hareketin bile arkasında şuurlu bir mana, metafizik veya ruhun olduğunu görürüz. Yoksa “ben” diyen şeyin, basit, kıvrımlı bir et parçasından oluşan beyin olduğunu iddia etmek zorunda kalırız ki hiç