Molla Hüsrev

Molla Hüsrev’in babasının soyu Fransız asıllı olup, babası bir Fransız subayıydı. Babası Türklerin üstün ahlakına hayran olup, İslamiyeti seçer ve ismi Feramerz olan bu mübarek zat, adını Feramuz olarak değiştirir. Fransa’dan kalkıp Anadolu’ya göç eder ve Sivas -Tokat civarlarına yerleşir. Oğluna Peygamber Efendimizin adını koyan Feramuz Bey, kızını da Osmanlı Emirlerinden Hüsrev Bey’e verir. Feramuz Bey bir müddet sonra vefat eder ve oğlu Muhammed ablasının yanına sığınmak zorunda kalır.

Eniştesi Hüsrev Bey, Muhammed’in müthiş zekasını keşfederek ona hayran kalır ve onun tahsil görmesi için ne gerekirse yapar. Muhammed de eniştesinin bu teveccühünün altında kalmaz; gecesini gündüzüne katarak akranlarına fark atar! Sonuçta molla olan Muhammed, eniştesinin adıyla “Molla Hüsrev” diye anılmaya başlar. Molla Hüsrev, işinin ehlidir ve devlet kademelerini ışık hızıyla tırmanmaya başlar. Öyle ki bir müddet sonra II. Murat Han ondaki cevheri fark ederek onu Kadıasker yapar.

Günler geçer ve II. Murat Han, oğlu II. Mehmed’i (Fatih’i) Manisa’ya devlet yönetimini öğrenmesi için göndermeye niyetlenir. Ama oğluna hem Lalalık hem de babalık yapacak birisi lazımdır. Geleceğin padişahı olacak II. Mehmed’e kim lala olmak istemez ki! Ama işin gerçek yönü öyle değildir. Çünkü geleceğin Fatih’i öyle bir çocuktur ki, müthiş zekası ve kabiliyeti yanında hırçınlığı ve kabına sığmazlığıyla ulemanın korkulu rüyasıdır. Durum böyle olunca çoğu ulema bir bahane bulur ve bu işten geri durur. Bir tek Molla Hüsrev bu işe gönüllü talip olur. Geitirildiği o yüksek makamı terk edecek kadar bu işi arzulayan Molla Hüsrev sonuçta geleceğin Fatih’inin Lalası olur.

Sonunda genç Lala ile hırçın şehzade derslere başlarlar. Molla Hüsrev, onun ufkunu açar. Kendini aşmayı, büyük düşünmeyi öğretir. Zaman zaman Spil Dağı’nın sarp yamaçlarında oturarak, beraber hayaller kurarlar. Öyle ki hayalleri müthiştir; bir gün karadan gemiler yürütürler, bir gün Haliç’i köprülerle bağlarlar, bir gün Minare yüksekliğinde kuleler yaparlar, bir gün devasa toplar derken sadece İstanbul’un değil, Roma’nın fethine kadar uzanır hayalleri, tabii ki bunlar kuru kuru hayaller değildir. Yıllar geçer ve bir gün Fatih tahta oturur ve Fatih Spil dağında Molla Hüsrevle kurduğu hayallerin bir kısmını gerçekleştirir. Hocası Molla Hüsrev’i de bir ilim adamının gelebileceği son nokta olan Şeyh’ül islamlığa getirir

Molla Hüsrev tam 20 yıl kadar bu makamda kalır. Fatih’in ifadesiyle, Molla Hüsrev “zamanın Ebû Hanifesi”dir. Molla Hüsrev’e göre alimler lala olmalı ve lala yetiştirmelidirler. Sultana hakkı, hakikati, eğriyi, doğruyu gösterebilmenin tek yolu budur. Nitekim kendisi Fatih’e iyi bir lala olur ve gelecek nesiller için mükemmel lalalar yetiştirir. Meselâ II. Bâyezid’e, Yavuz’a ve Kanuni’ye istikamet çizen Zembilli Ali Cemali Efendi bunlardan biridir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yardımlaşma Ile Ilgili Ayetler ve Hadisler

Defne Ağacı ve Mitoloji

Hasan Dağı ve Efsanesi